Sonbahar hep bir köşede öksüz kalmış mevsim. Tatil için yazı bekleriz, Kartopu hevesimiz için kışı kovalarız ve yeniden toprak kokusunu içimize sindirmek ağaç dallarında oynaşan kuşlar görme hevesimiz ilkbahar için beklentiler oluşturur bizde. Oysa sonbahar sanki yetim, öksüz, sahipsiz ve tüm kâinatın suçunu tek başına yüklenmiş bütün yeryüzünün kötülüklerinin sebebi gibi uzaktır yaşantımızdan. O da yetmezmiş gibi aşk acısı çekenler için hüzünlerini torbalarına koyup ‘işte sen’ diyerek suçlu ilan edilmiş bir mevsim muamelesi görür. Oysa sonbahar bize sahip olduklarımızın gidişini değil gelişini haber veren, içimizde yaz ateşiyle bir yanıp bir sönmüş sahte aşkların yerine gerçek aşkı bize getiren, tüm enerjimizi harcadığımız yaz mevsiminin ardından bize yeniden enerji yükleyen, tüm yıl kovalamaca içinde geçirdiğimiz günler yerine bize sessizce kucağını açan ve dünyanın birçok renkten oluştuğunu yeryüzü tuvallerine döken bir mevsimdir. Bu mevsimin suçlanmasında ki belki de en büyük suçlular tüm hüzünlerini sonbahara yükleyen, şairlerdir. Oysa en güzel resimlerin en dingin şiirlerin ve birçok edebi eserin can bulduğu bir süreçtir sonbahar.
Bugüne kadar onu yetim bırakan bizlerdik madem bundan sonrada onu mevsimlerin en nadidesi yapacak olan yine bizler olmalıyız. Hadi o zaman içimizde en sakin duyguları en coşkun bir şekilde bir kez olsun sonbahar için kaleme alalım.